Sermayenin Türkiye aşkı
21 Kasım 2021
Son bir yıl içerisinde Türk lirasının rekor değer kaybı ve yüzde 20’yi aşan enflasyon oranları Türkiye’de geniş halk kesimlerini kara-kara düşündürürken, bazı şirket merkezlerinde şampanyalar patlattırıyor. Alman-Türk Dış Ticaret Odası AHK-Türkiye’nin Türkiye’de faaliyet gösteren 7.500’ü aşkın Alman şirketi arasında yaptırdığı bir araştırma Alman sermayesinin Türkiye aşkını teyit ediyor. Geçenlerde yayınlanan “Alman şirketleri Türkiye’yi çok seviyor” başlıklı bir haberde, geniş halk kesimleri için korkutucu olan gelişmelerin Alman şirketlerinin lehine olduğu vurgulanıyordu.
Yapılan araştırmaya göre Alman şirketleri uzun vadeli beklentiler, kârlılık oranları ve iyileşen koşullar hakkında “büyük mutluluk” içerisindeymişler. AHK-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Thilo Pahl bu “olumlu durum tespitinin” şirketleri daha fazla yatırıma yönlendirdiğini söylüyor. Örnek olarak ise, tam da Türkiye’de ilaç sıkıntısının baş gösterdiği bir dönemde Alman ilaç tekeli Boehringer Ingelheim ile Türkiye’nin en büyük ilaç üreticisi Abdi İbrahim Pharmaceuticals arasında yapılan 150 milyon Euro’luk ortak üretim yatırımını gösteriyor.
Liranın değer kaybı Türkiye’deki gayri menkulleri, işletme ve fabrikaları ve menkul değerleri yabancı sermaye için ucuzlatıyor. Neticede, BBVA bankasının 2,25 milyar Euro’ya Garanti Bankasını satın almasının gösterdiği gibi, piyasa hakimiyeti giderek daha hızlı biçimde yabancı sermayenin eline geçiyor. Geniş halk kesimleri yoksullaştıkça, Alman sermayesi ve işbirlikçi Türk tekelci burjuvazisi daha da palazlanıyor.
Türkiye’nin Alman sermayesi için yaşamsal öneme sahip olduğunu daha önceki yazılarımızda da vurgulamıştık. Almanya Türkiye’nin en büyük ticari partneri olmakla birlikte en fazla ihracatı gerçekleştirdiği ülkedir. Ancak bu ihracat öyle iddia edildiği gibi, pek “yerli ve milli” değildir. Türkiye’deki Alman şirketlerinin ezici çoğunluğu ihracat sektöründe faaliyet gösterdiklerinden, lira değer kaybettikçe, kârlarını daha da artırmaktadırlar.
Burada özellikle “Milli Savunma Sanayine” bakmak gerekiyor. Türkiye’nin askeri-sınai kompleksi öncelikle Alman silah tekellerini beslemektedir. Dahası Türkiye’nin artan silah ihracatı, Almanya’da yürürlükte olan ve silah tekellerine belirli engeller çıkaran “Silah İhracatı Yönergesini” ekarte eden Alman silah tekellerinin lehine işlemektedir. Alman emperyalizmi Türkiye’ye silah ve askeri araç-gereç satışı, Türkiye’nin ihracat kalemlerine yansımayan lisans devirleri ve Türkiye’deki üretime doğrudan katılım üzerinden Türkiye’yi kendi askeri-sınai kompleksinin distribütörü hâline getirmiştir.O açıdan kadim “Alman-Türk silah kardeşliğinin” hâlâ sarsılmaz biçimde sürdürüldüğünü, Türkiye’nin savaş ve savunma harcamalarının en başta Alman sermayesine yaradığını ve böylelikle Almanya-Türkiye ilişkilerini belirlediğini tespit edebiliriz. Aynı şekilde hâlâ Almanya’dan Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sağlamasını bekleyen liberal güruhun boş hayaller peşinde koştuğunu ve kimi zaman Ankara’dan yükselen “Eyyy Almanya…” nidalarının özünde fasa fisodan ibaret olduklarını da.