İade i hizmet
Bu yazı 26 Ağustos 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.
AKP-Saray-Rejimi ve F. Alman emperyalizmi arasında sıcak tutulan gerilim görüngüsü, sadece liberallerde değil, aynı zamanda farklı sosyalist kesim arasında da kafa karışıklığına yol açıyor besbelli. Gerek sosyal medyada hayli bolca görülen »filanca Alman siyasetçi şöyle dedi« veya »falanca hükümet üyesi Erdoğan’a haddini bildirdi« türünden paylaşımlar, gerekse de özgür medyada yer alan kimi yorum ve haber bunu kanıtlıyor.
Daha önce de bu köşede vurguladığımız gibi, siyaseti, bilhassa uluslararası siyaseti kullanılan söyleme, görüngülere ve burjuva medyasının haberlerine dayandırarak değerlendirmek, fazlasıyla yanıltıcı olmaktadır. Her gelişmeyi tarihsel koşulları, maddi güç ilişkileri, somut çıkarlar temelinde ve soğukkanlı olarak irdelemeye çalışmak, yapılan tahlili gerçek resme o denli yakınlaştırır. Aksi takdirde egemen sınıfların oluşturmaya çalıştıkları demagojik söyleme stepne olunur, onların görüşleri yeniden üretilir.
Türkiye ve F. Almanya’daki egemen bloklar arasında belirli çelişkilerin olduğu su götürmez bir gerçek. Karşılıklı olarak kullanılan ve gerilim görüngüsünü besleyen çatışmacı söylemin şiddetini artırdığını da görmek için bilimsel analize gerek yok. Ama asıl soru şu: Bu gerçekler F. Almanya-Türkiye işbirliğinin özünü değiştirebilir mi? 150 yılı aşkın bir süredir Türkiye’ye özel bir önem atfeden Alman burjuvazisi, NATO’ya üye olduğu ilk günden beri Türkiye’nin hamiliğini üstlenen F. Hükümetler, son bilgilere göre Türkiye’de 6.800’den fazla şirket kuran ve hem F. Almanya’nın Türkiye’ye ihracatının, hem de dolaylı olarak Türkiye’nin AB’ne ve Ortadoğu’ya yönelik ihracatının kaymağını yiyen F. Alman tekelleri, salt Erdoğan’dan hoşlanmıyorlar diye pazar ve yaşamsal stratejik mevki olarak Türkiye’den vaz mı geçecekler? Veya Şansölye Merkel’in bir kaç ay önce hükümet açıklamasında sarf ettiği, »Türkiye’nin bizden uzaklaşması ekonomik ve stratejik çıkarlarımıza aykırıdır« lafı havada mı kalacak?
Elbette hayır, ki AKP-Saray-Rejimi ve başındaki Erdoğan bunu çok iyi biliyorlar. Her ne kadar bazı yanlış okumalar (örneğin F. Alman tekellerinin terör listesine alınması gibi) nedeniyle bazı darbeler almış olsalar da, zaman içerisinde emperyalist güçlerin çıkarlarına dokunmadıkça, herhangi bir sorunla karşılaşmayacaklarını çabucacık öğrendiler. Peki öyleyse, bu şamata niye? Bir kere iplerin kopma derecesine geldiğini gösteren bir emare yok, ama karşılıklı olarak birbirlerine kendi çıkarlarını dayatmak için ellerinde tuttukları şartlı rehinler ve kozlar var. Elbette bunların yol açtığı çelişkiler, kamuoyuna yönelik söylemi etkileyecek derecede sürtüşme sıcaklığına yol açıyor. Ama bunu da basit bir sidik yarışı olarak görmemek lazım.
İkincisi ise, bu şamatanın iki tarafa da yarayan bir iade i hizmet olmasıdır. Şöyle ki; Erdoğan figürü ve ona »haddinin bildirme yarışı« 24 Eylül’de yapılacak olan F. Parlamento seçimlerinde çok işe yarayacak. Nasıl F. Hükümet, Erdoğan karşıtı söylemle AKP-Saray-Rejimine dolaylı olarak propaganda hizmeti sunduysa, rejim de bugün aynı hizmeti tersinden F. Almanya’ya sunmaktadır. İki taraf da gerilim görüngüsü ile iktidarlarını konsolide etmeye çalışmaktadırlar ve görüldüğü kadarıyla da hayli başarılıdırlar.
Dahası var, ama yerimiz kalmadı…