Seçim olasılıkları
Bu yazı 9 Eylül 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.
F. Almanya’da iki hafta sonra parlamento seçimleri yapılacak, ama toplumsal iklim sanki yerel seçimler yapılıyormuş gibi sakin. Hani televizyonlarda tartışma programları olmasa, sıradan günler yaşanıyormuş havası zannedilir. Anketlere bakılırsa, Şansölye Merkel seçim zaferini şimdiden kutlayabilir. Hıristiyan demokratlar kendilerinden son derece emin. Öyle ki, artık »CDU afişlerini toplamaya başladı, reklam yapmaya bile gerek yok« türünden fıkralar anlatılır oldu.
Elbette mesele fıkradaki kadar basit değil, ancak bu heyecansız seçim ortamı bazı gerçeklere işaret ediyor. F. Almanya’nın tarihindeki en güçlü ve en etkin dönemine tanık olduğumuz bugünlerde F. Alman tekelci burjuvazisinin hissedilen refah seviyesini dağıttığı kırıntılarla yükselterek toplumsal çoğunluğu yanında tutabildiğini söyleyebiliriz. Zaten kendi içerisinde uzun zamandır bölünmüş olan F. Alman işçi sınıfının büyük bir kesimi, sıfır faiz politikalarıyla gayri menkul varlıklarındaki ranttan pay alması ve genel olarak satın alma gücünün artması nedeniyle, durumdan son derece hoşnut.
Sermayenin ortağı hâline getirilmiş olan sendikalar, sisteme kooptasyon yoluyla çoktan entegre edildiklerinden, çekirdek kadrolara sağladıkları yüksek maaşların verdiği meşruiyetle tekellerin mevzii politikalarını savunuyor, hatta son »Diesel skandalında« olduğu gibi, muhafazakâr CSU’nun dahi gerisine düşebiliyorlar; »işyerlerini korumak« gerekçesi ile, F. Alman silah tekellerinin silah ve savaş gereçleri ihracatını artırmasını destekliyorlar. Sendikaların teslimiyetçiliği, işsizlik oranlarının düşmesi, vergi gelirlerinin ve dış ticaret fazlalığının rekor seviyelere ulaşması ve mülteciler üzerinden yürütülen ırkçı politikalarla sınıf çelişkilerinin görünürlüğünün azaltılması, toplumsal rızanın oluşturulmasında büyük önem taşıyor.
Aslında bir düetten başka bir şey olmayan »Merkel-Schulz düellosunda« görüldüğü gibi, hükümet ortağı SPD »daha iyi CDU« olmaya çalıştığından, bunun yanı sıra Yeşillerin hükümet ortağı olabilmek için türlü taklalar attığından, toplumsal algıda »Merkel’in alternatifi yok« görüşü yaygınlaşıyor. SPD ve Yeşilleri destekleyen toplumsal kesimler, »biraz daha fazla sosyal ve ekolojik« olunmasını istemenin dışında hâllerinden memnunlar.
Toplumsal, ekonomik, siyasî ve kültürel yaşamdan dışındalanan yoksul kesimler ise paralize edilmiş durumdalar, ki zaten seçimlere katılım oranları giderek düşüyor. Anketler seçimlere katılım oranının genel olarak düşebileceğine işaret ettiğinden, sermaye borazanı FAZ gazetesi bile, duyduğu kaygıyı ifade etmek zorunda kalıyor. Durum böyle olunca 24 Eylül’den sonraki parlamento bileşimi bir hayli ilginç olacak. Çünkü düşük katılım ırkçı AfD’nin oy oranını artıracak, muhtemelen liberal FDP’nin yeniden parlamentoda temsil edilmesini sağlayacak. Merkel’in gönlünde her ne kadar FDP ile koalisyon kurmak yatsa da, F. Alman emperyalizminin stratejik yönelimi toplumsal tabanı geniş bir hükümeti gerekli kılıyor. Gidişat iki alternatife işaret ediyor: ya CDU/CSU-SPD koalisyonuna devam, ya da CDU/CSU-FDP-Yeşiller hükümeti.
Öyle ya da böyle, beklenmeyen bir şey olmadığı müddetçe, F. Alman emperyalizmi hedefine tam gaz yol almaya devam edecek.