Kore Yarımadası ve emperyalizm
Bu köşe yazısı 2 Aralık 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi Gazetelerinden yayımlanmıştır.
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti KDHC’nin bu hafta gerçekleştirdiği başarılı kıtalararası roket denemesi emperyalist güçleri küplere bindirdi. KDHC »Hwasong-15« roketiyle ABD’nin her noktasına nükleer başlıklı roketlerle ulaşabileceğini kanıtlamış oldu. Burjuva medyası da, sanki barış çok umurlarındaymış gibi, »Kuzey Kore diktatörü barışı tehlikeye atıyor« başlıklarıyla, gelişmeye yalan bombardımanıyla yanıt vermeye başladı. Sahiden gerçek resim böyle mi? Gelin bunu bir irdeleyelim.
Öncelikle, okura kolaylık olması amacıyla, komünistlerin Kore Yarımadasına dair görüşlerini vurgulamak yararlı olacak. Bir kere Kore ihtilafının tetikçisinin ABD emperyalizmi olduğunu unutmamak gerekiyor. ABD emperyalizmi, işbirlikçi rejimleriyle 1950’den bu yana mütemadiyen ve 2012’den itibaren ivme kazandırarak ihtilafı kendi çıkarları için kullanmaya çalışıyor ve gerek Kore Yarımadasını, gerekse de bölgenin bütününü militaristleştiriyor.
Kapitalist olmayan bir gelişme yolunu takip eden KDHC’ni salt burjuva medyasının yanlı haberlerine göre değerlendirmeden ve ülkedeki sosyalizm deneyini eleştirmekten bağımsız olarak, KDHC’nin ABD’nin Pasifik Stratejisi için büyük bir engel teşkil ettiğini tespit edebiliriz. Sadece BM Şartı temel alındığında, KDHC’nin saldırı tehdidi olmadan bağımsız gelişmesini belirleme hakkını kullanabilmesi için, sınır güvenliği altında hükümranlık haklarına sahip olduğu görülür. Kore Yarımadasının Güney’inde yüzbinlerce ABD askerinin konuşlandırıldığı, ABD ve Güney Kore ordularının on yıllardır KDHC sınırında sürekli provoke edici askerî manevralar gerçekleştirdiği, silahlanmanın hız kesmediği ve Trump’ın »yerle bir edeceğiz« tehditlerini savurduğu bir ortamda, KDHC ordusunun sürekli teyakkuz hâlinde tutulması son derece olağan bir sonuçtur.
ABD ve NATO tarafından son yıllarda gerçekleştirilen müdahale savaşları, işgaller ve desteklenen vekalet savaşları, savaşta ilk kez nükleer bomba kullanan ülkenin ABD olduğu gerçeği ve 1950’li yılların üç milyon Korelinin yaşamına mal olan savaşının deneyimleri düşünülürse, KDHC’nin kendisini nükleer silahlarla korumak istemesinden doğal bir şey olabilir mi? O açıdan gerçekten barış ortamının yaratılması isteniyorsa, önce KDHC’ne yönelik tehditler sonlandırılmalı, Kore Yarımadasının her iki ülkesinin nükleer silahlardan arındırılmış bölge hâline getirilmesi için ABD ordusu Kore’den çekilmeli, KDHC ile yakınlaşma vaadi nedeniyle seçilen Güney Kore başkanı Moon Jae-in’in bu politikaları gerçekleştirme çabası desteklenmeli ve tüm dünyada nükleer silah cephaneleri yok edilmelidir. Bu asgarî koşullar yerine getirilmeden KDHC’nden tek yanlı adımlar beklemek, emperyalist saldırganlığa stepne olmak anlamına gelir.
Peki, buradan çıkartacağımız öğreti nedir? Basit: mutlak egemenlik kuramadığı kanıtlanan emperyalizmin tehditlerine karşı özsavunma olmaksızın tehditleri geri püskürtmek olanaksızdır. KDHC, Küba, Rojava ve Venezuela örnekleri, halk iktidarının ve devrimlerin ancak halkların kendi öz savunmalarıyla korunabileceğini kanıtlamaktadır. Barışın asıl düşmanı emperyalizmdir ve emperyalizme karşı savaşılmadan barış kazanılamayacaktır!