İntifada: kimin için?
Bu köşe yazısı 16 Aralık 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.
Trump’ın provokasyonu hedefine ulaşmış görünüyor. Sembolik olmaktan öteye reel hiç bir etkisi olmayan açıklaması dünya gündemini meşgul ediyor, kendileri de sembolik açıklamalar yapan bölge egemenlerinin eline yeni manipülasyon araçları veriyor ve esas olan yerine tali olanı tartıştırıyor. İlginçtir, İslamist kesimlerin yanı sıra kimi sosyalist, liberal ve ulusalcı kesimler aynı pozisyonlarda buluşuyorlar. Kafalar karışık olduğundan, somut durumu açıklayabilmek için komünist bakış açısına ihtiyaç var. Meseleyi gerici Hamas tarafından yapılan İntifada çağrısı temelinde ele alalım.
Bilindiği gibi Birinci İntifada 1987’de Ceballiye mültecilerinin, yani en alttakilerin sivil itaatsizlik eylemiyle başlamış, tüm Filistin’i sarıp, dünya çapında sempati toplayıp, 1993 Ağustos’unda imzalanan Oslo Sözleşmesiyle sonlanmıştı. İsrail ilk kez FKÖ’nü Filistinlilerin temsilcisi olarak tanımış, FKÖ de İsrail’in varlığını kabul edeceğini açıklamıştı. Bir diğer sonuç ise FKÖ ve Hamas’ın ayrışması oldu. İkinci İntifada ise 2000 Eylül’ünde Ariel Şaron’un bir provokasyonu ile başladı. İsrail protestolara dizginsiz şiddet ile yanıt verdi. 8 Şubat 2005’de Şarm El-Şeyh’te yapılan bir zirve, Hamas’ın kararı tanımadığını açıklamasına rağmen, İntifadayı sonlandırdı. İki ayaklanmada da binlerce sivil yaşamını yitirdi, ama temel sorunu çözecek adımlar gerçekleşmedi.
Kuşkusuz her iki ayaklanmanın da haklı gerekçeleri var. Ancak ayaklanma ile oyun oynanmaz. Tarih ayaklanmaların iki biçimde başarılı olduğunu göstermiştir: Ya işgal orduları askerî yenilgiye uğratılırlar veya en azından devam edemeyecek derecede darbe vurarak geri püskürtülürler, ya da işgalcinin kendi halkı işgale karşı çıkacak şekilde kazanılır ve kendi ülkesinde artan baskılar sonucunda geri adım atmak zorunda bırakılır. Bunun en iyi örneği ABD emperyalizminin Vietnam yenilgisidir: ABD’nin Vietnam’dan geri çekilmesini sağlayan asıl neden (elbette Vietnam direnişinin de etkisi var) ülkedeki savaş karşıtı hareketti.
Şimdi Hamas’ın çağrısını ele alalım: Gerçi Filistinlilerin bu çağrıya pek kulak asmadıklarını görüyoruz, ama astıklarını varsayalım. Peki, bıçaklı saldırılarla, Gazze’den atılan Kassam roketleriyle ve küçük kalibreli silahlarla dünyanın en iyi donatılmış ordularından birisi karşısında askerî zafer olanaklı mıdır? Yoksa sivil ölümler ve şiddet hem gerici Hamas’a, hem de İsrail egemenlerine siyasî avantaj mı sağlayacaktır? Yanıt açık değil mi?
Bizce bu kısır döngüden çıkış, Filistinlileri temsil iddiasında olan her hareketin İsrail’in emekçi kitlelerini kazanmasından geçmektedir. Bunun içinse bölge despotlarının hizmetinde olan gerici Hamas’ın geri püskürtülmesi gerekmektedir. Hamas’ın İntifada çağrısı sadece kendi yararınadır. Asıl İntifada, İsrail burjuvazisi ve emperyalist stratejileri hedef alan, İsrail’in emekçi kitleleriyle birlikte, hem İsrail egemenlerine, hem de Filistin gericiliğine karşı, ortak ve barışçıl geleceği amaçlayan bir mücadele olacaktır. İsrail’deki Apartheid rejimi, İsrail ve Filistin gericiliklerinin birbirleriyle yürüttükleri savaşla değil, ancak ve ancak İsrail ve Filistin halklarının ortak mücadelesiyle yıkılabilir. Filistin-İsrail sorunu olarak adlandırılan kanlı ihtilaf ya birlikte çözülecektir, ya da hiç!