İntifada üzerine bir kez daha
Bu köşe yazısı 23 Aralık 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.
Geçen haftaki yazımıza gelen bazı tepkiler konuyu bir kez daha ele almamızı gerekli kıldı. Şüphesiz bir köşe yazısının kapsamı, yazıda yapılan tespitleri yeterince açıklamaya olanak tanımaması nedeniyle yanlış anlaşılmalara ve itirazlara kapı açabilir. O nedenle altını kalın çizgiyle çizerek vurgulayalım: Haklı protestoları, Filistin halkının meşru mücadelelerini, ayaklanmaları ve bilhassa Vietnam örneğini »küçümsememiz« söz konusu olamaz. Yapmaya çalıştığımız, somut bir çağrının eleştirisi ve esası ön plana çıkarmaktı.
Neydi bu çağrı? Hamas şefi Haniya Filistinlileri »Kudüs’ün kurtuluşu için« İntifadaya çağırıyordu. Hamas nedir? Bizce işbirlikçiliği kanıtlanmış gerici bir örgüt. Gerçi FKÖ için ilerici olduğu pek söylenemez, ama konumuz bu değildi. Konu, Filistinlilerin mücadelesini Rojava’daki mücadele ile karşılaştırmak, birini diğerinden önemsizleştirmek de değildi. Nihâyetinde her mücadelenin kendine özgün koşulları vardır. Konu, somut koşullarda yapılmış somut bir çağrının kimin çıkarına olduğunu kendi pozisyonumuzdan irdelemekti.
Elbette ne ayaklanma ile, ne de ayaklananlarla oyun oynanmaz. Hele komünistler ayaklananları hiç bir şekilde küçümsemezler. Ancak tarihe geçmiş kahramanlıkları sıralayarak da analiz yapmazlar – dertleri agit-prop değilse. Eğer söz konusu olan ayaklanma ise, o zaman doğru tahlil ayaklanmaya çağrılanlar açısından yaşamsal önem taşır. Ayaklanma, istenildiğinde gerçekleştirilebilecek teknik bir mesele değildir. Uzun süreli mücadelelerin parçası, koşulları olgunlaştığında bu mücadelelerin en önemli aşaması ve siyasî gelişmelerin bir sonucudur.
Kendiliğindenlik de yeterli değildir. Kendiliğinden başlasa bile, öncü güç tarafından örgütlenmeli, yönetilmeli ve geliştirilmelidir. Hedefleri gerçekçi olmalı, güç dengeleri doğru hesaplanmalı, araçları doğru seçilmeli, siyasî-ideolojik-askerî biçimleri yerinde ve tam etkide kullanılmalı, strateji ve taktikleri ayaklananlara benimsetilmeli ve ayaklananların her alanda örgütlülüğü sağlanmalıdır. Ayaklananların siyasî-askerî eğitimi, ordulaşmaları/milisleşmeleri, siyasî örgütlülükleri, lojistik ve sevk-idare sorunlarının çözümü gerçekleştirilmeli, karar mekanizmalarına, denetim ve yürütmeye doğrudan katılımları sağlanmalı, ülke içinde ve dışında dayanışma örülmeli, propaganda, medya ve diplomasi kanalları açılmalı ve burada sıralayamayacağımız binlerce başka görev yerine getirilmelidir.
En temel kıstasları göz önünde tuttuğumuzda, Hamas’ın »ayaklanın« çağrısını nasıl değerlendirebiliriz? Örgütsel çıkarlar ve gerici bir ideoloji uğruna, bedelini halka ödetecekleri bir macera olarak! Filistinlilerin meşru talepleri, haklı olmaları, İsrail’in bir Apartheid devleti olması gerçeği bunu değiştirmiyor. Filistin ve İsrail’in ezilen ve sömürülen sınıflarıyla olan dayanışmamız, her ayaklanma çağrısına körü körüne destek çıkmamızı gerektirmez. Çağrı kadar, çağrıyı yapan da önemlidir. Anlatmak istediğimiz buydu. Kürdistanlı ve Türkiyeli komünistler her zaman Filistin’in safında, ezilen ve sömürülen sınıfların yanında olmuşlardır. Enternasyonalist görevlerini bundan sonra da titizlikle yerine getireceklerdir – görev, neyi gerektiriyorsa.