»Çekirdeksizleştirme«
Bu köşe yazısı 19 Mayıs 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.
Almanya’da kentlerin sosyal dokusunun değiştirilerek, kamusal alanların özel sermaye birikimine peşkeş çekilmesi biçiminde gerçekleşen kentsel dönüşüme yönelik tepkileri azaltmak için başvurulan araçlardan birisi, tarihi binaların »çekirdeksizleştirme« işlemidir. Binaların dış cephesi konserve edilirken, dış duvarlar haricinde tüm yapının yıkılıp, yeniden inşa edilmesine »Entkernung«, yani »çekirdeksizleştirme« deniliyor. Böylece tarihi dış cephe sayesinde, bina tamamen yenilenmesine rağmen, tarihin korunduğu görüntüsüne ve direncin kırılmasına neden oluyor.
Başta Almanya olmak üzere, »demokrasinin beşiği« Avrupa’da bu işlemin hızla siyasî yaşama uyarlandığına tanık oluyoruz. Burjuva demokrasileri, adları, yani dış cephesi konserve edilerek, baştan aşağı »çekirdeksizleştiriliyor«. Burjuva demokrasileri parlamenter sistem, burjuva özgürlükleri, kuvvetler ayrılığı vs. ile formel olarak varmış gibi gösterilip, içi boşaltılarak »demokratörlüklere« dönüştürülüyorlar. Emperyalist-kapitalist dünya düzeninin günümüzdeki koşulları, burjuvazinin sınıf tahakkümünü sürdürülebilir kılmak için, burjuva diktatörlüğünden başka bir şey olmayan formel demokrasinin içini tamamen oymaya zorluyor.
Demokrasinin »çekirdeksizleştirme« işleminin en önemli araçlarından birisi mülteci ve göçmen politikaları. Çünkü Batı toplumlarının en alttakilerinin, ötekileştirilerek toplumsal »tortu« hâline getirilmiş olanların üzerinden gerçekleştirilen tüm gerici tedbirler, zaman içerisinde herkesi etkileyecek şekilde genişletiliyor. Söz konusu mülteciler ve göçmen işçiler olunca, ırkçılığın vebalı nefesinden etkilenmiş yerli emekçi ve işçiler sınıfdaşlarına yönelik hukuksuzluklara ve antidemokratik uygulamalara ses çıkartmıyorlar. Mülteci ve göçmen işçilerin haklarını savunmanın, kendi çıkarlarını savunmak anlamına geldiğini göremiyorlar.
»Çekirdeksizleştirmenin« en rafine biçimini Almanya’da görebiliriz. Bugüne kadar sosyal ve demokratik haklarda ne kadar geri adım atıldı ve sertleştirme olduysa, istisnasız hepsi önce mülteci ve göçmenlere uygulanmış, karşı çıkan olmayınca, toplumun bütününe genişletilmiştir. Örneğin Hartz uygulamaları önce mülteciler üzerinde denenmiştir. Daha güncel bir örnek vermek gerekirse, Bavyera’ya bakmalıyız. Eyalet hükümeti yeni bir Polis Salahiyet Yasasıyla polis teşkilatının yetkilerini genişleterek, polis devleti uygulamalarına geçti. »Tehlike tehdidi« veya »tehdit olasılığı« gerekçesiyle, daha önceleri »terörle mücadele« denilerek mülteci ve göçmenlere yönelik tüm hukuksuzluklar, doğrudan herkese karşı uygulanacak.
Burjuva medyası toplumsal rızanın üretilmesi için olanaklarını seferber etmiş durumda. Çünkü, şimdilik Bavyera eyaletinde geçerli olacak bu gerici uygulamaya karşı etkin bir toplumsal direniş örgütlenemezse, kısa zamanda Almanya çapında ve dolayısıyla diğer Avrupa ülkelerinde de uygulamaya sokulmaya çalışılacak. Ve böylelikle burjuvazi, kendi demokratik devrimine olan tarihsel ihanetinde bir üst aşamaya geçmiş olacak, kapitalist emek sömürüsünü sürdürülebilir kılmanın yeni şiddet araçlarına kavuşacak. Rosa Luxemburg boşuna »Sosyalizm ya da barbarlık« dememiş…