AB Ordusuna doğru adımlar…
Bu köşe yazısı 19 Aralık 2018 tarihli Yeni Yaşam gazetesinde yayımlanmıştır.
Bir yıl önce başlatılan »PESCO – Sürekli Yapısal İşbirliği« (Permanent Strucktured Cooperation) başlıklı Avrupa Birliği projesinin, Alman ve Fransız emperyalizmlerinin dayattığı AB militaristleşme sürecine güçlü bir ivme kattığı bugün daha açık olarak görülüyor. Geleneksel olarak ABD ile daha sıkı işbirliğini savunan Britanya’nın – ki bu nedenle ABD’nin Truva Atı olduğu suçlamasına maruz kalıyordu – BREXİT kararının PESCO projesinin tetikleyicisi olduğunu söyleyebiliriz. Halihazırda 24 AB üyesi ülke projeye dahil edilmiş durumda. Britanya’nın haricinde Danimarka ve Malta projeye katılmıyorlar.
PESCO üyesi ülkeler »savunma« bütçeleri ile silahlanma harcamalarını her yıl artırmakla yükümlüler. Aynı zamanda »savunma« planlamalarını diğer PESCO üyesi ülkelerin planlamalarıyla her yıl sistematik biçimde uyumlulaştırmak zorundalar. Tüm bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği oluşturulan CARD (Projekt Coordinated Annual Review on Defence) yönetimince kontrol ediliyor. Öngörülen çok uluslu silahlanma projelerine başlangıç finansmanını sağlamak için kurulan »Avrupa Savunma Fonu« EDF’e ise 2021 – 2027 yılları için toplam 13 milyar Euro’luk bir bütçe ayrılmış durumda.
Brüksel kulislerinde bu meşum üçlüye »CARD tanımlıyor, PESCO planlıyor, EDF finanse ediyor« adını takmışlar. Ancak kamuoyunda kullanılan aldatıcı tanım ise »PeaceLab«, yani »Barış Laboratuvarı«! Aslına bakılırsa »PeaceLab« tanımı sadece kamuoyunu aldatmaya yönelik bir PR-adımı değil, aynı zamanda AB’nin demokratiksizleştirilmesinin üstünü örtmeye yarayan da bir tanım. Çünkü PESCO üyesi ülkelerin ulusal parlamentolarının »savunma« politikalarında yürütmeyi kontrol etme olanakları tamamen ortadan kaldırılmış durumda. »Brüksel böyle karar aldı, biz de uymak zorundayız« cümlesi, her türlü silahlanma adımının gerekçesi hâline getirildi.
PESCO’nun getirdiği yükümlülükleri, NATO’nun karar altına aldığı ve üye ülkeleri silahlanma giderlerini yurt içi GSMH’nin yüzde ikisine yükseltme zorunluluğu ile karıştırmamak gerekiyor. Birbirlerinden farklı olan bu yükümlülükler AB tarihinde bugüne dek görülmemiş bir silahlanma sürecine yol açacak – hem de Avrupa toplumlarının rızasını alarak. Aynı zamanda da, Almanya liderliği altındaki AB’nin yavaş, ama kesin adımlarla ABD’nden uzaklaşmasını sağlayacak.
Emperyalist güçler arasındaki çelişkileri derinleştirecek ve çıkar çatışmalarını körükleyecek olan böylesi bir sürecin bir kaç yıllık bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmesi elbette söz konusu değil. Nihâyetinde PESCO, Alman emperyalizminin uzun vadeli bağımsızlaşma hedefinin orta vadeli bir aşamasından ibaret. Almanya henüz, AB çatısı altında dahi ABD emperyalizminin askerî gücü ile yarışacak düzeyde değil. ABD’nin sadece yıllık savunma bütçesi tüm AB üyesi ülkelerin toplamından çok daha fazla.
PESCO’nun bir diğer görevi de, Avrupalı silah tekellerini ABD’li ve İsrailli silah tekellerinin rekabetinden korumak. Özellikle teknolojik düzeyi yüksek silahlanma projelerinde üye ülkeler satın alışlarını Avrupalı tekellerden yapmak zorundalar. Piyasanın »Avrupalılaştırılması« otomatikman ABD’li ve İsrailli tekelleri Avrupa piyasalarından uzaklaştıracak. Görüldüğü gibi, emperyalist burjuvazilerin en deneyimlisi ve en rafine saldırganı olan Alman tekelci burjuvazisi hedefinden şaşmadan adımlarını atıyor. Alman emperyalizminin geçmişine bakarak, güçlü olacağı bir geleceğin insanlık için pek hayırlı sonuçlar üretmeyeceğini söylersek, yanılmış olmayız. Öyle ya da böyle: sosyalizmin olmadığı bir dünyada her türlü cehennem mümkün olacaktır!