Kapitalist Birlik Partisi!

Kapitalist Birlik Partisi!

Bu köşe yazısı 6 Ocak 2018 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Yeni yıl egemenler açısından hiç de iyi başlamadı. Emperyalist-kapitalist dünya düzeninin, özellikle 2007 küresel krizinden bu yana daha çok battığı çoklu kriz ortamı, kapitalizmin merkez ülkelerinde dahi burjuva demokrasilerinin ancak içi daha çok boşaltılarak sürdürülmesine izin veriyor. Egemen sınıflar, tılsımını kaybeden neoliberalizme karşı yükselen toplumsal direnç mekanizmalarını ancak sosyal şovenliğe kanalize ederek zararsız hâle getirebiliyorlar. Emperyalist ülkelerdeki tekelci burjuvazi, ABD’nde olduğu gibi, kâh bizzat siyaset sahnesine inerek, kâh ırkçı ve sosyal şoven hareketlerin sokaktan uyguladıkları baskıyı kullanarak burjuva demokrasilerini »demokratörlüklere« dönüştürüyor. „Kapitalist Birlik Partisi!“ weiterlesen

Diktatöre gülmek

Diktatöre gülmek

Bu köşe yazısı 30 Aralık 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Muktedirlerin en büyük korkusu halkın onlarla alay etmesidir. Zaten tek adamlıklarıyla, etraflarında topladıkları yalakalarıyla, abartılı konuşmalarıyla ve kendilerini dev aynasında görmeleriyle yeterince gülünçtürler. Halk ağlarken vergileri yükselten, kahkahalarla gülmeye başladığında ise korkudan vergileri azaltan padişahın hikâyesini bilmeyen yoktur. Diktatörle alay geçmek de bir eylemdir. Yılın son gününde bazılarını anımsatalım. „Diktatöre gülmek“ weiterlesen

İntifada üzerine bir kez daha

İntifada üzerine bir kez daha

Bu köşe yazısı 23 Aralık 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Geçen haftaki yazımıza gelen bazı tepkiler konuyu bir kez daha ele almamızı gerekli kıldı. Şüphesiz bir köşe yazısının kapsamı, yazıda yapılan tespitleri yeterince açıklamaya olanak tanımaması nedeniyle yanlış anlaşılmalara ve itirazlara kapı açabilir. O nedenle altını kalın çizgiyle çizerek vurgulayalım: Haklı protestoları, Filistin halkının meşru mücadelelerini, ayaklanmaları ve bilhassa Vietnam örneğini »küçümsememiz« söz konusu olamaz. Yapmaya çalıştığımız, somut bir çağrının eleştirisi ve esası ön plana çıkarmaktı. „İntifada üzerine bir kez daha“ weiterlesen

İntifada: kimin için?

İntifada: kimin için?

Bu köşe yazısı 16 Aralık 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Trump’ın provokasyonu hedefine ulaşmış görünüyor. Sembolik olmaktan öteye reel hiç bir etkisi olmayan açıklaması dünya gündemini meşgul ediyor, kendileri de sembolik açıklamalar yapan bölge egemenlerinin eline yeni manipülasyon araçları veriyor ve esas olan yerine tali olanı tartıştırıyor. İlginçtir, İslamist kesimlerin yanı sıra kimi sosyalist, liberal ve ulusalcı kesimler aynı pozisyonlarda buluşuyorlar. Kafalar karışık olduğundan, somut durumu açıklayabilmek için komünist bakış açısına ihtiyaç var. Meseleyi gerici Hamas tarafından yapılan İntifada çağrısı temelinde ele alalım. „İntifada: kimin için?“ weiterlesen

Trump’ın seçim zaferinden bir yıl sonra ABD

Trump’ın seçim zaferinden bir yıl sonra ABD

Bu makale Politika Gazetesi’nin 47. Sayısında yayımlanmıştır.

2016 Kasım’ında Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından belirginleşen »korumacılık politikası«, hem emperyalist-kapitalist dünya düzeninin oyun kurallarında değişiklikler yapılacağına işaret ettiğinden, hem de ABD emperyalizmi ile başta F. Alman emperyalizmi olmak üzere, diğer emperyalist güçler arasındaki çelişkileri derinleştireceğinden, Avrupa’daki sermaye fraksiyonlarının kaygılarını artırmıştı. Trump’ın »pata-küte« yönetim stiline, ırkçı ve cinsiyetçi yaklaşımlarına karşı Avrupalı hükümet temsilcileri ve burjuva medyası tarafından dile getirilen sert tepkiler, aslında bu kaygılara tercüman oluyordu. Gazetemizde yayımlanan »2017: ›Demokratörlük‹ döneminin başlangıcı mı?« başlıklı makalemize bu çelişkilere ve olası sonuçlarına dikkat çekmiş, »tekelci burjuvazinin belirli bir fraksiyonu siyasi elitleri ve devlet bürokrasisini ›hizmetçi‹ statüsüne indirgeyerek, iktidarı ilk kez kendi eline alıyor« tespitini yapmıştık. Şimdi, aradan geçen bir yıl sonrasında, geriye bakıp, bir bilanço çıkartarak tespitlerimizi gözden geçirme sırası geldi. „Trump’ın seçim zaferinden bir yıl sonra ABD“ weiterlesen

Egemenlerin sahte Kudüs sevdası

Egemenlerin sahte Kudüs sevdası

Bu köşe yazısı 9 Aralık 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Trump’ın »Jerusalem üç bin yıldır Yahudilerin ve yetmiş yıldır da İsrail’in başkentidir« açıklamasından sonra, gerek emperyalist güçler, gerekse de bölge güçleri arasındaki tartışmalar alevlendi. Arapçada »Al Quds«, İbranicede »Yeruşalayim« olarak adlandırılan Kudüs uluslararası camiayı uzun zamandır ilgilendiriyor. İsrail Doğu Kudüs’ü 1967’de Ürdün’den aldıktan sonra, Temmuz 1980’de »Jerusalem Yasasıyla« bir »bütün olarak İsrail başkenti« olarak ilân etti, ancak BM Güvenlik Konseyi aynı yıl, ABD’nin çekimser kaldığı bir kararı alarak, tüm üyelerini »elçilikleri Kudüs’ten çekmeye« çağırarak, uluslararası hukukun zedelenmesine karşı çıkmasını istemişti. „Egemenlerin sahte Kudüs sevdası“ weiterlesen

Kore Yarımadası ve emperyalizm

Kore Yarımadası ve emperyalizm

Bu köşe yazısı 2 Aralık 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi Gazetelerinden yayımlanmıştır.

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti KDHC’nin bu hafta gerçekleştirdiği başarılı kıtalararası roket denemesi emperyalist güçleri küplere bindirdi. KDHC »Hwasong-15« roketiyle ABD’nin her noktasına nükleer başlıklı roketlerle ulaşabileceğini kanıtlamış oldu. Burjuva medyası da, sanki barış çok umurlarındaymış gibi, »Kuzey Kore diktatörü barışı tehlikeye atıyor« başlıklarıyla, gelişmeye yalan bombardımanıyla yanıt vermeye başladı. Sahiden gerçek resim böyle mi? Gelin bunu bir irdeleyelim. „Kore Yarımadası ve emperyalizm“ weiterlesen

Alman burjuvazisinin yönetim krizi

Alman burjuvazisinin yönetim krizi

Bu köşe yazısı 25 Kasım 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Federal Parlamento seçimlerinden bu yana geçen iki aylık süreç içerisinde hâlâ bir hükümetin kurulamamış olması, Avrupa’yı kapsayan çoklu kriz ortamının Almanya’daki yönetim kriziyle zenginleştiğini gösteriyor. Aslına bakılırsa bu yılın eyalet ve Federal Parlamento seçimleri Alman tekelci burjuvazisinin ciddî bir yönetim kriziyle karşı karşıya kalacağına işaret etmekteydi. Şaşırtıcı bir gelişme değil nitekim. Ancak buradan Avrupa’nın merkezî gücü olan Alman emperyalizminin istikrarsızlık dönemine gireceği sonucu çıkartılmamalı. Aksine, toplumsal rızanın yaratılmasının kolaylaşması daha olası. „Alman burjuvazisinin yönetim krizi“ weiterlesen

AB emperyalizminin »Pesco«su

AB emperyalizminin »Pesco«su

Bu köşe yazısı 18 Kasım 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Bilirsiniz, Avrupa’da İtalyan mutfağı pek tutulur. Özellikle pesto soslu makarna çeşitleri hayli leziz olur. Ancak şu sıralar AB hükümetlerinin masaya koydukları »Pesco« soslu antlaşma, öyle yenilir yutulur cinsten değil. Makarna sosunu andıran »Pesco« kavramı, AB bürokrasisinin »Sürekli Yapısal İşbirliği« adı altındaki militarist antlaşmayı şirinleştirmek için İngilizceden icat ettiği bir kısaltma. Geçen Pazartesi günü Brüksel’de bir araya gelen 23 AB üyesi ülkenin Dışişleri ve Savunma Bakanlarının şatafatlı bir şekilde antlaşmaya imza atlamalarıyla »Pesco« adını duymuş olduk. „AB emperyalizminin »Pesco«su“ weiterlesen

Barış, demokrasi, eşit haklar…

Barış, demokrasi, eşit haklar…

Bu köşe yazısı 4 Kasım 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Yıllar öncesinde, 1977’de Türkiye Komünist Partisi’nin Avrupa’da yaşayan üyeleri »Federal Almanya İşçi Dernekleri-FİDEF«in kuruluşuna ön ayak olmuşlardı. FİDEF, TKP’nin likidasyonuna dek kitle örgütü olarak etkin çalışmalar yapmıştı. Şiarı ise »Dünyada barış, Türkiye’de demokrasi, F. Almanya’da eşit haklar« idi. TKP, o zaman yasaklıydı. Bugün burjuvazinin icazetiyle ismini kullananlara rağmen, hâlâ yasaklı, ama görebildiğimiz kadarıyla likidasyon sürecini aşıp, yeniden yapılanıyor. FİDEF ise tekrar faaliyete geçti ve »Dünyada barış, Türkiye’de demokrasi, F. Almanya’da eşit haklar« şiarını yeniden ele aldı. „Barış, demokrasi, eşit haklar…“ weiterlesen

Sermayenin yedek gücü

Sermayenin yedek gücü

Bu köşe yazısı 28 Ekim 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Geçen Salı günü açılış oturumu gerçekleştirilen Federal Parlamento’da beklenildiği gibi tüm dikkatler ırkçı AfD üzerindeydi. Durum böyle olunca AfD elde ettiği sahneyi ve olanakları sonuna kadar kullanmakta kararlı olduğunu gösterdi. Bu yasama döneminde ırkçı-faşist AfD’lilerin parlamenter çalışmalarıyla toplumsal iklimi nasıl zehirleyeceklerine sayısız kez tanık olacağız. Aynı şekilde tanık olacağımız bir diğer olgu da, burjuva partileri ile medyasının AfD’yi “normalleştirme” çabaları olacak. „Sermayenin yedek gücü“ weiterlesen

Demokrasi ve Sosyalizm

Demokrasi ve Sosyalizm

Bu makale Politika Gazetesi’nin 46. Sayısında yayımlanmıştır

Demokratik ve bu bağlamda sosyal hakların genişletilmesi için verilen mücadele ile – ki, biz bunu burjuva demokrasisinin demokratikleştirilmesi olarak nitelendiriyoruz – işçi sınıfının iktidarının kurulması, yani sosyalizm mücadelesi arasındaki birbirini tamamlayıcı ilişki, uluslararası işçi ve komünist hareketinin tüm tarihi boyunca büyük bir önem taşımıştır. Günümüz emperyalist-kapitalist dünya düzeninin realitesi, kriz doğurganlığı ve saldırganlığı bu ilişkiye ayrı bir önem ve güncellik kazandırmaktadır. Gerçi bu ilişki komünistler açısından hiç bir zaman önemini ve güncelliğini yitirmemişti, ancak 1989/1990 karşı devrimi ve likidasyon uğraşları komünistlerin bu ilişkinin gereğini yerine getirmelerinde köstekleyici rol oynamıştır. Bu durum ise, işçi sınıfına, devrime ve sosyalizme olan inançlarını yitirenlerin oluşturdukları reformist akımların, özellikle ülkemizde kemalizm ile liberalizm kıskacına sıkışmış sosyalist yapıların demokrasi mücadelesini sınıfsal içeriğinden ve sosyalizm hedefli bağlamından kopartarak, kapitalizmin sınırları içerisindeki bir çözüme indirgemelerine yol açmıştır. Benzer bir gelişmeyi tersinden, sosyalizm mücadelesini demokratik özünden koparan sol sekter akımların yaklaşımlarında görmek olanaklıdır. „Demokrasi ve Sosyalizm“ weiterlesen

Angela Merkel’in geleceği

Angela Merkel’in geleceği

Bu köşe yazısı 21 Ekim 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Aşağı Saksonya eyalet parlamentosu seçimlerinin ardından başlayan koalisyon görüşmeleri, CDU içerisinde Şansölye Merkel’e yönelik eleştirilerin dozunu azaltamadı, aksine »Merkel’den sonra ne olacak?« sorusunun daha sık ifade edilmesine yol açtı. Aslına bakılırsa burjuva medyasının kişilere indirgeyerek haberleştirdiği bu tartışmalar, arka plandaki sorunlar kazanının fokurdamaya başladığına işaret ediyor. Bu arka planı incelemek, Merkel’in geleceği, dolayısıyla »Jamaika koalisyonunun« ömrü hakkında bazı bilgiler verecektir. „Angela Merkel’in geleceği“ weiterlesen

İç çelişkiler

İç çelişkiler

Bu köşe yazısı 14 Ekim 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Geçen haftaki köşe yazımızda F. Alman emperyalizminin iç politikada normalleşmeye gereksinim duyduğunu vurgulamıştık. Güncel meydan okumalar F. Alman egemenlerini buna zorluyor. Netice itibariyle emperyalist-kapitalist dünya düzeninin içinde bulunduğu hegemonya krizi ve Ümit Akçay’ın yazdığı gibi, »öngörülebilirlik ufkunun daralması« emperyalist güçlerin oluşturduğu cephenin iç çelişkilerini derinleştirmekte ve çıkar çatışmalarını körüklemektedir (Konuyla ilgili olarak Ümit hocanın »küresel ara rejim« başlığıyla kaleme aldığı güncel yazılarını okurlara özellikle önermek isteriz). „İç çelişkiler“ weiterlesen

Normalleşme?

Normalleşme?

Bu köşe yazısı 7 Ekim 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Federal Parlamento seçimlerinin ardından başlayan süreç, F. Alman siyasetini yakından tanıyanlar açısından öngörülebilir bir biçimde devam ediyor: Partiler koalisyon görüşmelerine ve muhalefetteki rollerine hazırlanırlarken, meclis grupları içerisindeki hiyerarşiler ya yenileniyor, ya da yeniden kuruluyor; bakanlıklar ve devlet aparatı ile hükümet finansmanıyla çalışan kurumlardaki »kariyer atlıkarıncası« dönmeye devam ediyor ve devlet çarkları yeni yağlanmış gibi işliyor. Kısacası, F. Alman siyaseti, parlamentoda hangi grup nerede oturacak tartışmasının haricinde, seçim öncesinde terk ettiği olağan haline geri dönüyor. „Normalleşme?“ weiterlesen

Irkçıları yoksullar mı seçiyor?

Irkçıları yoksullar mı seçiyor?

Bu köşe yazısı 30 Eylül 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Çarşamba günü yayımlanan seçim analizimize bazı itirazlar geldi. Kimi istatistiki verileri temel alan itirazlarda, »AfD’ye yoksulların oturduğu mahallelerde en fazla oy çıktığına« dikkat çekiliyor. Burjuva medyasının yorumlarına ve istatistiklerine şüphe ile yaklaşmak gereğini unutmadan, yoksul ve işsizlerden de AfD’ye oy verildiğini elbette söyleyebiliriz. Ama, »AfD’yi çoğunlukla yoksullar seçti« iddiası doğru mu? Bu iddiayı bir irdeleyelim. „Irkçıları yoksullar mı seçiyor?“ weiterlesen

Berlin Cumhuriyeti sağa kaymaya devam ediyor

Berlin Cumhuriyeti sağa kaymaya devam ediyor

Federal Parlamento seçim sonuçlarının gösterdikleri üzerine

Bu makale 27 Eylül 2017 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.

2017 Federal Parlamento seçimleri, seçim sonucu çok önceden belli olan ender seçimlerden birisi olarak tarihe geçecek gibi gözüküyor: Konrad Adenauer ve Helmut Kohl’ün ardından üç dönemden fazla Şansölyelik yapacak olan kişi belliydi. Angela Merkel, ki seçim kampanyası boyunca bu gerçeğin getirdiği rahatlıkla hareket etti, en az iki yıl daha Şansölyeliğe devam edecek. En az iki yıl,çünkü şu anda tek alternatif olarak görülen ve »Jamaika-Koalisyonu« olarak adlandırılan CDU/CSU, FDP ve Yeşiller hükümeti, doğumuyla birlikte bazı genetik rahatsızlıklarla boğuşacak. FDP ve Yeşiller hükümet ortağı olabilmek için her türlü taklayı atmaya hazırlanırlarken, kardeş partiler CDU ve CSU arasında »muhafazakârlık« sürtüşmeleri söz konusu olacağa benziyor. Seçimlerin bir diğer belli olan sonucu, yani ırkçı AfD’nin iki haneli bir oy oranıyla parlamentoya gireceği varsayımı da teyit edildi. Böylece F. Parlamentoda CDU, CSU, SPD, FDP, Die Linke, Yeşiller ve AfD ile yedi parti ve altı meclis grubu temsil edilecek. Ancak 2017 seçimlerini hakkıyla analiz edebilmek için parti sayısı, seçmen oranları ve oy dağılımın ötesindeki bazı sonuçlarını irdelemek gerekiyor. „Berlin Cumhuriyeti sağa kaymaya devam ediyor“ weiterlesen

Demokrasi eşittir demokrasi mi?

Demokrasi eşittir demokrasi mi?

Bu köşe yazısı 23 Eylül 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Yarın Federal Parlamento seçimleri yapılacak. Anketler F. Alman parlamentosunda, CDU/CSU, SPD, Sol Parti, Yeşiller, FDP ve büyük olasılıkla ırkçı AfD ile yedi partinin temsil edileceğine işaret ediyorlar. Irkçı AfD’nin parlamentonun üçüncü büyük meclis grubu olması ihtimali, liberalinden muhafazakârına, hatta reformist soluna kadar her cepheyi kaygılandırıyor. »Demokrasi zarar görecek«, »parlamentoda Naziler temsil edilecek« tartışmaları burjuva medyasının sayfalarını süslüyor. Ancak bu tartışmalarda dikkate alınmayan husus, burjuva demokrasisinin gerçekten »demokrasi« olup olmadığıdır. Yani, sahiden demokrasi eşittir demokrasi mi? Gelin bu soruya bir kaç örnekle yanıt arayalım. „Demokrasi eşittir demokrasi mi?“ weiterlesen

»Yeni devlet« değil, restorasyon ve süreklilik

»Yeni devlet« değil, restorasyon ve süreklilik

Avrupa’daki örnekler ışığında »Yeni Türkiye« tartışmalarına bir müdahale

Bu makale Politika Gazetesi’nin 45. sayısında yayımlanmıştır.

»Türkleri, oradaki farklı toplumsal sınıflar arasındaki ilişkiler farklı ırklar arasındakiler gibi karmakarışık olduklarından, Türkiye’deki egemen sınıf olarak tanımlayabilmemiz çok zor. Türk, duruma ve yere göre işçi, köylü, kesnekçi, ticaret adamı, feodalizmin en aşağı ve en barbar devrindeki bir feodal toprak sahibi, sivil memur veya asker olabilir; ama hangi sosyal konumda olursa olsun, o, ayrıcalıklı dine ve ulusa aittir – sadece o silah taşıma hakkına sahiptir ve en yüksek mevkide olan bir Hıristiyan, en alt sınıftan bir Müslüman ile karşılaştığında ona yol vermek zorundadır. Bosna ve Hersek’te halk kitleleri Rajah, yani Hıristiyan kalırlarken, Slav aristokratları İslam’ı kabul ettiler. Demek ki bu vilayette, aynı Müslüman Boşnak’ın Türk asıllı Müslüman din kardeşiyle eşit basamakta olması gibi, egemen inanç ve egemen sınıf özdeştir.«

Karl Marx ve Friedrich Engels, 23-28 Mart 1853, New York Daily Tribun

Marx ve Engels’in tarihsel süreçleri ve tarihsel koşulları duygusallıktan ve soyut formüllerden uzak, somut maddî güç ilişkilerini ve nesnel gelişmeyi temel alarak analiz masasına yatırma metodu, hiç kuşku yok ki, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Tarihsel süreçleri ve güncel somut gelişmeleri, geleceğin şekillendirilmesi ve güncel sorunların çözümüne yönelik bir programın geliştirilebilmesi için bu metotla ele almak, olası yanılgıları ve bu süreçlerin gerçeğe uymayan tahlili üzerinden yanlış bir siyasî programı ortaya koyma riskini en aza indirgeyecektir. Çünkü gerçeğe uymayan öznel bir tarih okuması, yapılmak istenilen tahlili yanlışa, güncel olanı açıklamayı ise soyut formüllere dayandırmaya yönlendirir. Bu nedenle Komünistler, Marx ve Engels’in metotlarına Leninci kararlılıkla sadık kalmakla yükümlüdürler. „»Yeni devlet« değil, restorasyon ve süreklilik“ weiterlesen