Diktatöre gülmek
Bu köşe yazısı 30 Aralık 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.
Muktedirlerin en büyük korkusu halkın onlarla alay etmesidir. Zaten tek adamlıklarıyla, etraflarında topladıkları yalakalarıyla, abartılı konuşmalarıyla ve kendilerini dev aynasında görmeleriyle yeterince gülünçtürler. Halk ağlarken vergileri yükselten, kahkahalarla gülmeye başladığında ise korkudan vergileri azaltan padişahın hikâyesini bilmeyen yoktur. Diktatörle alay geçmek de bir eylemdir. Yılın son gününde bazılarını anımsatalım.
George W. Bush ve Tony Blair Beyaz Saray’daki bir yemekte kafa kafaya verip kıkırdıyorlarmış. Misafirlerden birisi sormuş, »Sayın başkan, öyle fısır fısır ne konuşuyorsunuz?«. Bush »3. Dünya Savaşını planlıyoruz« demiş. »Peki« demiş misafir, »ne olacak?«. Blair atılmış »4 milyon Müslüman ile bir diş doktorunu öldüreceğiz«. Misafir şaşkın »Diş doktorunu mu?«. Blair dizlerine vurarak gülmüş ve Bush’a dönerek, »Corc, sana kimse ›niye Müslümanlar‹ diye sormayacak demedim mi«.
Diktatörün birisi uçakta başbakanı ve maliye bakanıyla ülke üzerinde uçarken, »Yahu« demiş, »aşağıya yüz lira atalım da bir vatandaş sevinsin«. Bunun üzerine başbakanı, »Efendim, bence on tane on lira atalım, on vatandaş sevinsin«. Maliye bakanı itiraz etmiş, »Ama yüz tane bir lira atarsak, yüz vatandaş sevinir, di mi?«. Pilot dayanamamış, »Bari üçünüzü uçaktan atayım da tüm ülke sevinsin«.
Diktatör arabasıyla taşra yollarında seyrederken şoförü bir tavuk ezmiş. Diktatör yakındaki evi görerek, şoförüne, »Sen dur, ben gidip vatandaşla konuşurum« demiş. Arabadan inip eve gitmiş, ama beş dakika sonra ağzı burnu yara bere içinde koşarak arabaya dönmüş. »Aman, gaza bas kaçalım buradan«. Tam köşeyi döndüklerinde bir domuza çarpmışlar. Bu sefer şoför inip köylünün evine gitmiş. Yaklaşık yirmi dakika sonra elinde kocaman bir paket dolusu sucukla geri dönmüş. Diktatör şaşkın sormuş, »Yahu adama ne dedin?«. Şoför yanıtlamış: »Başkanın şoförüyüm, maalesef domuz öldü dedim, bana sarılıp hediyeler verdiler«.
Üç çocuk başkanlık sarayının yanındaki gölün kıyısında geziniyorlarmış. Bir bakmışlar, birisi boğulmak üzere. Hemen göle atlayıp adamı kurtarmışlar. Bir bakmışlar, adam ülkenin başkanı. Tabii başkan kurtulduğuna sevinerek, çocuklara birer dileklerini yerine getireceğini söylemiş. Birinci çocuk bisiklet istemiş. »Tamam« demiş başkan, »yarın evine göndereceğim«. İkincisi dizüstü bilgisayar istemiş. Ona da tamam demiş. Ama üçüncüsü »Cenazemde devlet töreni istiyorum« deyince, başkan şaşırarak sormuş: »Yahu niye, ölümü düşünmek için daha çok gençsin«. Çocuk da, »babam seni kurtardığımızı öğrenirse, beni kesin öldürür«.
Almanya’da yaşayan bir Kürt doktora meslektaşı sormuş: »Yahu Mehmet, niye ulusal aidiyetini belirtme gereğini duyuyorsun?« diye. Doktor Mehmet yanıtlamış: »Bağdat’taki akrabalarıma Iraklı diyorlar, Halep’tekilere Suriyeli. Babamın amca oğlu Tahran’da yaşıyor ve İranlı olarak tanınıyor. Şırnak’takilerin durumu belli – Zaten Erdoğan’a göre herkes Türk. New York’taki kuzenler de kendilerine Amerikalı diyor. E, böyle kozmopolit bir ailede Kürt eksik olacak değil ya«.
Diktatöre gülenler enseyi karartmazlar, umutludur, mücadelecidirler. Çünkü bilirler ki, hiç bir diktatör ilelebet ayakta kalamaz. Gülümsemeniz eksik olmasın. Nice aydınlık, özgür yıllara…