Nihâyet »Göç Yasası« mı?
Bu köşe yazısı 6 Ekim 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.
Irkçı-faşist hareketlerin ve göçmen düşmanı saldırganlığın Almanya’da gündemi belirlediği ve burjuva politikacılarının neredeyse her gün »göçmen ve mülteci sayısını sınırlamalıyız« taleplerini yükselttikleri bir dönemde Federal Hükümet beklenmedik bir çıkış yaparak, »Kalifiye İşgücü Göç Yasası« tasarısını kabul ettiğini açıkladı. İşin ilginci, »Göç Yasasını« şekillendirecek olanın göçmen ve mülteci düşmanı çıkışlarla burjuva basınının sayfalarını dolduran Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer olması. Seehofer bu ay içerisinde diğer bakanlıklarla işbirliğinde yasayı hazırlayıp, onaya sunacak. On yıllardır göç ülkesi gerçeğini ısrarla reddeden Almanya nasıl oldu da, birden bire »Göç Yasası« çıkaracak duruma geldi?
Hoş, kimi göçmen ve mülteci örgütünün yıllardan beri talep ettiği ve başta uzun süredir ikametine müsamaha gösterilen kabul edilmemiş sığınmacılar olmak üzere, Almanya’ya yeni gelen göçmen ve mültecilere yerleşim hakkını tanıyacak bir »Göç Yasası« yürürlüğe girecek değil, ama Alman devletinin »nihâyet doğru yönde attığı bir adımdan« da bahsetmek doğru olmayacak. İktisat Bakanı Altmeier, Çalışma Bakanı Heil ve İçişleri Bakanı Seehofer’in basına tanıttıkları yasa tasarısı, Alman devletinin ırkçı ve ayırımcı göçmen ve mülteci politikalarında herhangi bir değişikliğe yol açmayacak. Aksine farklı statülerdeki göçmen ve mülteciler arasındaki »sınıf farklılıklarını« daha da artıracak.
Tasarıda »kalifiyeli iş gücünün« herhangi bir iş sözleşmesi olmaksızın ve iş aramak için (elbette sosyal yardım almaları olanaksız olacak) altı aylığına Almanya’ya gelebilmesini öngörüyor. Gerçi esas itibariyle, boş olan bir işyerine »önce Alman, sonra AB üyesi ülke vatandaşı, daha sonra imtiyazlı göçmen işçi« yerleştirilmesi ilkesi yürürlükten kaldırılmıyor, ancak kalifiye işgücü gereksinimi olan sektörler için bu ilke belirleyici olmayacak. Bu şekilde bilhassa bilişim ve hasta/yaşlı bakım sektöründe »kaliteli ve kalifiye istihdamın olanaklı olacağı« vurgulanıyor. Nihâyetinde Alman devleti, ülke içerisindeki eğitim ve öğrenimi halkın çoğunluğunun gereksinimi için geliştirmek yerine, sermayenin gereksinimlerini tatmin etmek için yasa çıkartmış olacak.
İşgücü göçü, sadece yerleşik toplumların genç ve dinamik bir nüfus ile zenginleşip, kanının tazelenmesine yol açmıyor, aynı zamanda kapitalizm koşulları altında esas itibariyle çalışma ve ücretlendirme ilişkileri üzerinde de esnekleştirici ve ucuzlaştırıcı bir rol oynuyor. Göçmen ve mülteciler bütün kapitalist ülkelerde emek sömürüsünü artırmaya yarayan yedek işgücü ordusunun büyütülmesi için kullanılıyorlar. Dünyanın yoksul bölgelerinden zengin coğrafyalara göç edenler, genellikle yerli işçilerin kabul etmedikleri koşullarda çalışmayı kabul ediyorlar ve örgütsüz olmaları nedeniyle de, kolektif hakların kısıtlanmasında hızlandırıcı bir rol oynuyorlar.
Yeni yasa, ne yerli işçilerin, ne de göçmen işçi ve mültecilerin yararına olacak. Aksine, Alman devleti bu yasa ile zaten kendi içerisinde bölünmüş olan Almanya işçi sınıfını, refah şovenizmi ve göçmen ve mülteci düşmanlığı ile daha da bölme, daha da zayıflatma araçlarından birisine daha kavuşacak.