Soğuk Savaşın »Salisbury muharebesi«
Bu köşe yazısı 31 Mart 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.
Salisbury’de çifte ajan Skirpal ve kızının zehirlenmesiyle patlak veren gerilim, Batılı ülkelerin yaklaşık 140 Rus diplomatını yurt dışı etmesiyle, Batı ve Rusya Federasyonu arasındaki Soğuk Savaşa yeni bir ivme kazandırdı. Tabii ki burada Soğuk Savaş olarak nitelendirdiğimiz ihtilafın, 20. Yüzyılda reel sosyalizm ve emperyalizm arasındaki Soğuk Savaştan niteliksel olarak farklı olduğunu vurgulamalıyız – her ne kadar uygulanan metotlarda büyük benzerlikler olsa da.
Bir kere Rusya Federasyonu, SSCB değil, »gaz vanası politikaları« ve güçlü askerî-sınaî kompleksinin yardımıyla emperyalist-kapitalist dünya düzeni içinde imtiyazlı bir konum elde etmek isteyen bir kapitalist eşik ülkesidir. Kapitalizmin restorasyonunu tamamlamış, tekelcilik tandansı hızlanmış ve iktidar ilişkilerini »oligarşinin demirden yasaları« çerçevesinde kurmuş olan Rusya Federasyonu’nun emperyalizme alternatif oluşturduğu elbette söylenemez.
Ancak diğer taraftan, ki bu da resmin bir parçasıdır, Rusya Federasyonu’nun dış politikası, Ortadoğu’daki uzun vadeli askerî stratejisi, Çin Halk Cumhuriyeti ve diğer kapitalist eşik ülkeleri ile birlikte gelişme potansiyeli yüksek bir kutup oluşturuyor olması, nitel olarak emperyalist stratejiler ve ABD-AB çıkarları ile çelişmektedir. Bu açıdan Rusya Federasyonu’nun antiemperyalist olmadan antiemperyalist etkileri de olan politikalar uyguladığını söyleyebiliriz.
Aslına bakılırsa, çok kutuplu dünyanın karmakarışıkmış gibi görünen ilişkilerinin, propaganda bombardımanın sislerinin ardına bakıldığında, hayli basit olduğu görülebilir. Belki yüzeysel olacak ama, bunu »Salisbury muharebesi« örneğinde açıklamaya çalışalım.
Öncelikle, ister Batı olsun, ister Rusya, tarafların tekelci burjuvazinin sınıf tahakkümü altındaki kapitalist ulus devletler olduklarını ve aralarındaki tüm ihtilafların egemen sınıfların çıkar çatışmalarına dayandığını unutmamalıyız. Bu çerçeveden baktığımızda da, güncel gerilimin iki tarafa da yaradığını görebiliriz.
Şöyle ki; Britanya ve diğer emperyalist ülkeler açısından bu gerilim hem silahlanmayı, militarizmi ve yayılmacı siyaseti meşrulaştırmanın, hem de ülke içerisinde toplumsal rızayı yaratma ile aykırı-muhalif güçleri ehlileştirmenin aracı hâline gelmiştir. Bugün Avrupa’daki tüm burjuva basını zehirleme olayını sorgulayan herkesi neredeyse sosyal linçe maruz tutmaktadır.
Şaibeli olduğu her hâlinden belli seçimlerle iktidarını sağlamlaştıran Putin yönetimi ise, »yedi düvelin« saldırılarına karşı »Anacık Rusya’yı« koruyan güçlü lider görünümüyle, Rusya toplumunu arkasında toplayabilmekte ve iktidar ve mülkiyet ilişkilerini sürdürülebilir biçimde konsolide edebilmektedir. Kısacası, bu gerilim Soğuk Savaş taraflarına yeni egemenlik araçları sağlamıştır.
»Salisbury muharebesi« henüz yeni başladı ve ipleri daha ne kadar gereceği belli değil. Karar verici aktörlere baktığımızda, Soğuk Savaşın sıcak çatışmaya dönüşme tehlikesinin olası olduğunu da görebiliriz. İhtilafın nasıl bir yön izleyeceğini söylemek pek mümkün görünmüyor, ama nükleer cephaneleri düşündüğümüzde, son derece ürkütücü yöne girebilir. Ancak şimdiden belli olan tek sonucu, »fillerin« bu tehlikeli itişmesinde, her halükârda »çiçeklerin« ezilecek olduğudur…