… Toprakları kanlı Yemen
Bu köşe yazısı 7 Nisan 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.
Suudi despotlarının öncülüğündeki askerî koalisyonun Yemen’de başlattığı savaş dördüncü yılını doldurdu. Savaş sadece 1990’da birleşik devlet hâlini alan Yemen’in bölünme tehlikesini artırmıyor. Aynı zamanda hem bölgedeki çatışmaları derinleştiriyor, hem de halkların içine itildiği faciayı genişletiyor.
UNICEF’in verdiği bilgilere göre Yemen halklarının durum tam anlamıyla felaket. 27,5 milyon nüfusu olan Yemen’de yaklaşık 17 milyon insan açlık çekiyor, ki bunların 8,4 milyonu ölüm sınırında. 2017 verilerine göre 22,1 milyon kişinin acil insanî yardıma gereksinimi var. Kolera salgını bir milyon insanı pençesine alırken, şimdi de difteri salgınıyla başa çıkmak zorundalar. Ve her on dakikada bir Yemenli çocuk savaş sonuçları ve hastalık nedeniyle yaşamını yitiriyor.
Yemen iç savaşını ve Suudi Arabistan’ın süregiden bombardımanlarını salt Suudiler ve İran arasındaki ihtilaf temelinde patlak vermiş »mezhep çatışması« olarak görmek yanıltıcı olacaktır. Elbette İran’daki Molla rejiminin bölgedeki etkinlik alanını genişletme çabaları ve Hint Okyanus’una karadan ulaşmak isteyen Suudi Arabistan’ın, İran’ın bu çabalarına karşılık vermesi, ayrıca Birleşik Arap Emirliklerinin İran’a karşı kendi çıkarlarını kollama çabaları iç savaşı tetikleyen önemli faktörler.
Her ne kadar Suudiler ve BAE askerî saldırganlıklarını resmî olarak »İran’ı engelleme« ile gerekçelendirseler de, Yemen’i yangın yerine çeviren ve bu yangını daha uzun bir süre körüklemeye devam edecek olan asıl neden, Suudi Arabistan’ın içinde bulunduğu derin iktisadî ve siyasî krizdir. Ekonomik nedenlerin BAE için de aynen geçerli olduğu söylenebilir.
Şimdiden fiili kral gibi davranan veliaht Muhammed Bin Selman’ın uyguladığı politikalar, özellikle rakiplerine yönelik baskı politikaları, Suudi despotlarının güçlü olduklarını değil, egemenliklerinin ne denli istikrarsız olduğunu gösteriyor. 318 akrabasını tutuklatıp, bunlardan zorla 106 milyar Dolar haraç alan Bin Selman, hem Yemen’deki savaşı derinleştirerek, hem de istihdam piyasasındaki ırkçı yasalar ve farklı toplumsal kesimlere yeni sübvansiyonlar dağıtarak ülke içerisinde olası toplumsal karşı çıkışların önünü almaya çalışıyor.
Ancak düşük petrol fiyatları nedeniyle devlet giderlerinin finansmanında zorluk çeken ve emperyalist ülkelerin desteğine giderek daha çok bağımlı hâle gelen Suudi Arabistan ekonomisinin göstergeleri, günde 66 milyon Dolar’a mal olan Yemen savaşını uzun süre taşıyamayacağına işaret ediyor. Bin Selman bu nedenle BAE’nin savaşta daha fazla yük alması için uğraşıyor.
Öyle ya da böyle; gerek Arap despotlarının, gerekse de emperyalist güçlerin petrol ve doğal gaz nakliyatı için yaşamsal jeostratejik önem taşıyan Yemen’de demokratik çözümden herhangi bir çıkarları olmadığı için, Yemen topraklarının daha uzun bir süre kana bulanacağı şimdiden görülüyor. Belki de bu nedenle Yemen’in tekrar bölünmesi ve (eğer başarılabilirse) »Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti«nin yeniden kurulması, Yemen halkları için en hayırlısı olacaktır. Maalesef bu pek olası görünmüyor.