Yeni Soğuk Savaş hazırlıkları
Bu köşe yazısı 22 Eylül 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.
Daha önceki bazı yazılarımızda Alman burjuvazisinin muhtemelen dünyanın en rafine, en saldırgan ve en deneyimli egemen sınıfı olduğunu belirtmiştik. Nitekim Alman emperyalizmi bunu hemen her fırsatta kanıtlamakta. Ne de olsa iki dünya paylaşım savaşından yenilgiyle çıkan, ama buna rağmen yeniden güçlü konumunu elde eden ve doyumsuz iştahı hep daha fazla kabaran bir burjuvazi ile karşı karşıyayız. O nedenle ne zaman Alman emperyalizmi »barışın korunmasından« veya »savunmanın güçlendirilmesinden« bahsederse, alarm zilleri çalmalıdır.
Emperyalist-kapitalist dünya düzeninin içinde bulunduğu çoklu kriz ortamlarının yarattığı çelişkiler ve çatışmalar, Alman emperyalizminin uzun vadeli stratejik hedefleri açısından riskler taşıdığı kadar, yeni fırsatlar da yaratmaktadır. Örneğin ABD Başkanı Trump’ın »NATO üyesi ülkeler yurtiçi GYSMH’nın yüzde ikisini savunma giderlerine ayırmalıdırlar« dayatması, her ne kadar Almanya için bağlayıcı bir karara dönüşmüş olmasa da, Federal Hükümet yüzde iki hedefinin gerçekleştirmek için gerekli adımları atmaya başladı bile.
Anımsanacaktır; burjuva basını geçen yıldan bu yana mütemadiyen Federal Ordunun »yetersiz teçhizat ve silahlarının ülke savunması için bir tehdit oluşturduğu« demagojisini ısıtıp-ısıtıp kamuoyuna sunuyor. Savunma Bakanı Ursula von der Leyen de »kamuoyu baskısını« gerekçe göstererek başlattığı çalışmaları geçenlerde basına tanıttı. »Almanya’nın Askerî Savunmasının Toplam Konseptinin Çatı Belgesi« başlığını taşıyan stratejik yönelim belgesi, seyahatin nereye olacağının ipuçlarını veriyor.
Belgede »Federal Ordu hem Almanya’nın transit ülkesi olarak Avrupa’nın ortasındaki konumu, hem de ittifak bölgesinin sınırlarında güvenlik politikalarını ilgilendiren yeni gelişmeler nedeniyle yeni yeteneklere kavuşturulmalıdır« denilerek, ismi açıkça zikredilmeden Rusya hedef tahtasına konuluyor. Aynı şekilde »ülke ve ittifak savunması Federal Ordu için belirleyici parametredir« vurgusu yapılarak, »konvansiyonel ve nükleer savunma yetilerinin uygun karışımı temelindeki caydırıcılık ve savunma toplam konseptin çekirdek unsurlarıdır« tespitiyle, nükleer silah kullanımına kapı aralanıyor.
Belgede Almanya’nın »aralıksız bir 360-Derece-Tehdidi« ile karşı karşıya olduğu iddia edilerek, Federal Ordunun esas itibariyle küresel çapta ve anında müdahale yetisine kavuşturulması talep edilmekte. Dahası, »deniz, hava ve ticaret yollarının askerî araçlarla korunması zorunlu olabilir« denildikten sonra, »silahlı kuvvetlerimiz, hava sahasının kapatılması, tampon ve koruma bölgelerinin oluşturulması, ihtilaf taraflarının silahsızlandırılması ve geri püskürtülmesi gibi barışı zor kullanarak sağlayacak adımları atabilecek ve eğer söz konusu ülke kamu güvenliği ile kamu düzenini sağlayamıyorsa, geçici olarak ülke yönetimini üstlenebilecek güce kavuşturulmalıdır« talepleri ifade ediliyor.
»Geçici« olsa bile, herhangi bir ülkenin »yönetimini üstlenme« isteği, sadece kalıcı işgalin değil, aynı zamanda 19. ve 20. Yüzyılın sömürge sistemlerine geri dönüş arzusunun dile getirilmesi anlamına gelir. Sadece bu bile, Türkiye’ye »demokratik baskı uygulaması« istenen Alman burjuvazisinin gerçek yüzünü göstermiyor mu?